Ana sayfa » Tüm Yazılar » Edebiyat » Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali
Edebiyat

Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali

Bir cinayetle başlıyor Kuyucaklı Yusuf’un hikâyesi… Yusuf bir taşra çocuğudur. Annesini ve babasını eşkıyaların köyü basması sonucu kaybeder. Daha sonraları eve gelen kaymakam, savcıya ve diğerlerine tabii bir serinkanlılıkla anlatır. Kaymakam ve diğerleri çocuğun itidalli ve hatta lakayt denebilecek tavırları ile dehşete düşer.

“Zaten, bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir.”

Bu olağanın dışında tavırlarıyla insanların dikkatini cezbeder. Kaymakamın teklifiyle onun himayesine girer. Artık kasaba hayatı başlamıştır. Ama Yusuf kasaba hayatını özümseyemez. Onların hal ve tavırları, konuşmaları hatta şakalaşmaları bile ona çok yabancıdır. Taşra hayatının aksine burada insanlar daha hızlı yaşar. Bu hengâmenin içinde ona saf, temiz ya da kendine yakın gelen yalnızca üvey kardeşi Muazzez’dir.

Yusuf sadece bu küçük kıza ehemmiyet verir. Onu gözetir. Kaymakam Selahattin Bey, kendi halinde mülayim bir adamdır. Kendinden genç aldığı eşinin toy ve aşırı davranışlarını ne kadar farklı tedbir alsa da engelleyemez ve sonunda da onun can sıkıcı davranışlarına katlanır, görmezden gelir. Şahinde hanım kapalı büyüyen ve küçük yaşta evlendirilen körpe bir kızdır. Selahattin Bey ile istemediği bir hayat yaşar. Onu akranları gibi davranmaya çalışsa da başaramaz ve sonunda bitmek tükenmek bilmeyen sitemlerle onu yıpratır.

Her şey Kuyucaklı Yusuf ’un üvey kardeşi ve başka bir arkadaşını kasabanın çocuklarının toplandığı, oyunlar oynadıkları bir meydanda, babası fabrikatör zengin züppenin tekinin Muazzez’e sarkmasıyla başlar. Delikanlı Yusuf, Muazzez’e yapılanı sineye çekemez ve anında çocuğa(Şakir’e) dersini verir. Şakir bunu kendine büyük bir istihfaf sayar ve günü geldiğinde sarkmasına izin verilmeyen Muazzez’i kendine hanım yaparak intikamını almayı planlar.

İşler Renk Değiştiriyor

Yusuf, Selahattin beylerin zeytinliğinde çalışırken daha önce Hilmi beylerin hizmetçiliğini yapan bir kadın kızıyla birlikte gelir ve ondan iş ister. Kocasının onları beş parasız ortada bıraktığını, çaresiz kaldıklarını Kübra’nın da hasta olduğunu söyleyip yardım ister. Yusuf da onlara acır ve işe alır. Kızın hali içinde büyük bir üzüntüye neden olmuştur. Bir gün bakkaldan biraz erzak alarak, kızın annesiyle evin yolunu tutarlar. Onlar evdeyken dışarıda Hacı Ethem ve Şakir onları uygunsuz bulmuş gibi yapıp, tecavüz ettikleri Kübra’nın utancını Yusuf’a yıkmak için beklerler. Ancak kadın bunu Yusuf’a yapamayacağını anlar ve Hacı Ethem’e oradan hemen gitmezlerse her şeyi kasabanın meydanında anlatacağını söyler. Tam bu sırada hacı Ethem kadına tokat atar. Yusuf da Hacı Ethem’i yakalar, tam yumruğunu atacakken bıçağı Yusuf’a saplar. Yusuf yere düşer.

Şakir yediği tokadın hıncıyla Muazzez’i artık daha çok ister. Ancak doğrudan kaymakama gidecek olsa Muazzez’i ona vermeyeceğini bilir. Bu nedenle Selahattin beyi çaresiz bırakacak bir yol düşünür. Bir gün babasıyla da bir olarak Selahattin beyi kumar oynamaya teşvik ederler. Selahattin Bey kaybettikçe kaybeder sonunda da 320 altın kadar borçlanır. 320 altın Selahattin beyin zeytinliğini satsa üstüne 5 yıllık maaşını yatırsa bile ödeyemeyeceği bir borçtur. Ardından teklif gelir, Şakir Muazzez’e taliptir. Çıkar yol bulamayan kaymakam bey durumu Yusuf’a açar. Yusuf onaylamaz ama elinden de bir şey gelmez. Yusuf kasabada dolaşırken çevresindeki ona sadık arkadaşlarından birinin(Ali’nin)dükkânına gider. Durumu anlatır,

Ali borcu kendisinin ödemesini teklif eder. Yıllar yılı da Muazzez’e güzel duygular beslediğini anlatır. Kuyucaklı Yusuf duruma sevinir. Bir tarafta Şakir diğer tarafta küçüklük arkadaşı Ali. Eve döner ve Selahattin beye fikrini sorar, olumlu olduğunu duyunca borcu bir an önce kapatmak için Ali’den parayı alır. Aynı gün akşamı Hacı Ethem’i kahveye elinde senetle gelmesini tembihle çağırır. 320 altını teslim eder senedi alır.

Kuyucaklı Yusuf’ta Olaylar Gelişiyor

Eve dönerken şiddetli bir yağmura tutulur, iki tarafı büyük çınarlarla kaplı köprüden geçerken bir çınarın altına sığındı. Gözlerini zifiri karanlığa dikti. O anda tabiattaki hiçbir şeyin müstakil olmadığı fark etti ve kendini de bu bütünün parçalarından biri sandı. Bir ürperti sardı dört bir yanını. Ellerini yüzünde dolaştırdı. Yağmur suları yanaklarından süzülüyordu. Yaptığı hareketler ona biraz önceki duygularına tamamıyla zıt duygular hissettirdi. Bu sefer de yalnızlık duygusuyla sarsıldı.

Elini hemen geri çekti ve göğsüne götürdü. Göğsünün içinde, bu asırlık ağacın kabuğu gibi, yarıklar bulunduğunu sandı ve gırtlağına kadar bu ateşin çıktığını hissetti. Aman Yarabbi, ne kadar yalnızdı…”

Eve gelince, Muazzez Yusuf ağabeyiyle konuşmak istediğini söyler. Muazzez annesinin ona Ali ile olan anlaşmayı anlatmıştır. Muazzez’in tepkisi Yusuf’u Muazzez’in gönlünün Şakir’de olduğunu düşündürür. Ancak Muazzez’in gönlü zaten başka birindedir. Yusuf ısrarla sorunca Muazzez dayanamaz. O sıra halisane başını okşayan Yusuf’un ellerini avuçları içine alarak:

“Kimi istiyorum, anladın mı” der. Yusuf da alt dudağını ısırarak:

“Anladım” der. Muazzez ilk defa Yusuf’un gözlerinde yaşların parladığını görür.

Muazzez’in duygularını ifade etmesiyle Yusuf artık bir çıkmazdadır. Bir yanda hislerine karşılık beslediği Muazzez diğer yanda Muazzez’e talip en yakın arkadaşı Ali. Yusuf Ali’nin yanına gider ama onun sevincini görünce söyleyemez. Muazzez, Yusuf eve gelince ne olduğunu merakını belli eder. Yusuf içi kan ağlasa da evliliğin gerçekleşeceğini Muazzez’e belirtir. Yusuf Muazzez’in yüzüne bakamaz, artık günlerinin çoğunu zeytinlikte geçirmektedir.

Günler böyle devam ederken bir acı son her şeyi tersine çevirdi. Ali’nin arkadaşlarından İhsan’ın düğününde Şakir alkolün etkisiyle etrafa naralar atmakta, taşkınlık yapmaktadır. Düğünde silah atılırken Şakir silahı birkaç el havaya attıktan sonra tam Ali’nin hizasındayken 2 el ateş eder. Ali olay yerinde hayatını kaybeder. Kazara oldu denerek olayın üstü örtülür. Bu durum içten içe Yusuf’u da Muazzez’i de bir anlamda sevindirmiştir. Çünkü Yusuf için verdiği sözün artık bir ehemmiyeti kalmamıştır, Muazzez de sevmediği bir insanla zorunlu bir izdivaç yapmayacaktır.

 

Kuyucaklı Yusuf ‘un Evlilik Hayalleri

Kuyucaklı Yusuf evlenme hakkında düşüncelere dalarken bir anda kendisinin ne kadar boş yaşadığını fark eder. Halen bir baltaya sap olamadığı gerekçesiyle evlilik için bir harekete geçemez. Bu muallak Muazzez’in canını sıkar. Kaymakamın o sıralar hasta oluşu, Yusuf’un eve doğru dürüst gelmeyişi Şahinde’nin Hilmi beylerle olan münasebetini arttırmıştır. Muazzez yine böyle bir günde Yusuf’u kıskandırmak için annesiyle beraber Hilmi beylere gider.

Tam da o gün Yusuf cesaretini toplamış, Muazzez’e açılacaktır. Kapıyı Kübra açar, Muazzez’in Şahinde hanımla birlikte Hilmi Beylere gittiği söyler. Yusuf kapıya doğru bir hamle yapar, Kübra önünü keser. Aşkını daha fazla saklayamaz. Eğer giderse kendisinin de evden gideceğini söyler nitekim de gider. Yusuf bir at arabası kiralar, Cennetayağı’na, Hilmi Beylere, dörtnala gider. Muazzez babasına bir şey olduğu düşüncesiyle önce telaşlanır.

Ancak oraya kendisi için geldiğini öğrenir, onu bir daha asla bırakmayacağını söyler. Yeldirmesini bile aldırmadan onu arabaya bindirir, kasabadan uzaklaşırlar. Hava kararınca çamlık bir yerde konaklar ve denizi seyre dalarlar. Uzun bir süredir içlerinde anlatmaya başlasalar günlerce sürecek sözler yan yana iken değersiz kalırdı. Birlikte sükût içinde geçirdikleri vakit onlara tarif edilemez bir saadet verirdi.

“Konuşmaya ne gerek vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.”

Kızının eşyalarını bile almadan apar topar çıkması Şahinde Hanımı telaşlandırır. Muazzez gibi o da kaymakam beye bir şey mi oldu endişesiyle çabucak eve gider. Evde kimseyi bulamaz. Çaresizce kocasını bekler. Kocası, durumu öğrenince jandarmaya haber verir. Jandarma, Yusuf’la Muazzez’in peşine düşer. Ama çok geçmeden Yusuf, İsmail adında bir taşralı genç ile haber gönderir. Muazzez ile nikâhlandıklarını, dönmeye niyetli olmadıklarını haber eder. Selahattin Bey çocuğu ikna ederek, kaldıkları yere giderler. Kaymakam bey evliliklerinde bir sakınca olmadığını, arkalarında olduğunu, Edremit’te yaşamaları şartı ile hayatlarına devam etmelerini izah eder.

Kuyucaklı Yusuf’ta Sonun Başlangıçı

Kuyucaklı Yusuf döndükten sonra bir süre geçmiştir. Ancak halen bir işi yoktur. Düşünür taşınır bir çıkar yol bulamaz. Üstelik de artık evlidir. Mesuliyetinde bir de Muazzez vardır. Onun refahı için elinden geleni yapmalıdır. Hastalığının ilerlemesi ile aynı şeyleri Selahattin Bey de düşünüyordur. Ancak Yusuf’un Muazzez’i kaçırdığında planladığı gibi arabacılık yapmasını ona yakıştıramaz, Yusuf’u yanına kâtip olarak alır. Yusuf kâtipliği, gün boyu boş oturmayı, doğasına aykırı bulur, ama elinden de bir şey gelmez. Muazzez’in mutluluğu için katlanacaktır.

Selahattin beyin ömrü vefa etmedi, erken yaşta öldü. Yerine gelen İzzet Bey Hilmi beylerin kafadan içkiye, eğlencelere meyilli biridir. Yusuf’un eski kaymakamın damadı olduğunu öğrenmiştir. Yoklama bahanesiyle kâtiplerin odalarına girdiğindeki tavrını beğenmez. İşini kaybetme endişesiyle sancılı bir bekleme başlar. Bir gün İzzet Bey Yusuf’u çağırır. Annesi ve babasının öldürüldüğü günü yaşadığı boğuşmadan kalan eksik başparmağını ileri sürerek kâtip olamayacağını ama ona başka bir iş, “süvari tahsildarı” olarak hizmet vereceğini söyler.

Yusuf’un yeni işi ne onu ne de Muazzez’in içine sinmez. Kaymakamın olmayışı onları çaresizlikçe kabule zorlar. Yusuf günlerce evden ayrı kalır. Bu zamanlarda Şahinde Hanım Hilmi beylerde zamanını geçirir. Ne kadar ısrar etse de Muazzez’i ikna ile yanında götüremez. Sonra annelik silahını kullanır. Yusuf’u kötüleyip ağlamaya başlayınca Muazzez dayanamaz, onunla birlikte gider. Zamanla o da annesi gibi alışır. Hatta artık evlerinde de içkili eğlenceler vermeye başlarlar. Muazzez bir batağa düştüğünün hatta gün geçtikçe daha çok battığının farkındadır. Yusuf eve geldiği zamanlar bazı farklılıklar sezer fakat önemsemez. Zaten sorduğunda da Muazzez’in yalanlarıyla ikna olup zaten ağır olan işinden ötürü zamanını dinlenerek geçirir. Muazzez, Yusuf’un gözünün içine bakarak yalan söylemeye alışmıştır. Lakin nasıl olur da Yusuf bunun farkına varamaz diye düşünür ve bu zamanlarda Yusuf’u çok bayağı bulur.

Son

“Muazzez bazı günler deli gibi çırpınıyor, ‘Yusuf! Yusuf!’ diye bağırıyordu. Onun her şeyi haber almasını, eve gelip kendisini dövmesini, hatta bıçaklamasını, ortalığın altını üstüne getirmesini istiyor, ancak o zaman bu işlerden sıyrılabileceğini seziyordu…“Şimdi akşamın olmasını, sofranın kurulmasını yahut bir yere gitmelerini biraz isteyerek bekliyor, rakı kadehlerini daha az yüz buruşturarak içiyor ve koluna gümüş bir bilezik takan bir erkeğin kucağına oturmaktan eskisi kadar nefret etmiyordu.”

Muazzez’in içinde bulunduğu ortam Şakir’i dört köşe eder. Kendinin yapamadığını yeni kaymakam İzzet Bey yapmaktadır. Zaten Şakir için Muazzez bir sevgili değil bir intikam aracıdır. Şakir içten içe Yusuf’un karısının ne hale geldiğinden habersiz at sırtındadır, ondan sakınılanı ortalık malı yapmıştır, keyfine diyecek yoktur.

Bir gün Yusuf evine gelir. Sabahları erken kalkan karısının halen uyanmadığını, ağzından rakı kokusunun geldiğini ve yüzünün parladığını, benzinin gittiğinden beri ne kadar solduğunu fark eder. Evde iyi gitmeyen bir şeyin olduğunu fark eder.

Aklı hep evdedir, yolda taşıdığı duygular ona bir yürek yangını verir. Yakasını bağrını açarak dörtnala gider. Gittiği yerde hastalanır, birkaç gün yattıktan sonra dönüp Muazzez’i, karısını, tekrar kaçırmaya karar verir. Eve döndüğünde Hilmi beylerdeki yapılan eğlencelere benzer bir eğlence de kendi evinde yapılmakta olduğunu görür. Elindeki kamçıyla yeni kaymakama vurur. Kamçı lambaya çarpar her taraf karanlığa gömülür. O anda Yusuf Şakir’in kendisine tabancasını doğrulttuğunu görür. Tabanca ateş alır, kurşun Yusuf’un kulağında vınlama yaparak geçer. Yusuf da karanlık rastgele ateş eder.

Ses duyduğu yere ateş açar. Hesabına göre odada sağ kalmamıştır. Karısını da alır kasabadan uzaklaşır. Karısı yaralanmıştır. Yusuf, Muazzez’i sarmalayarak yatırır.

“Yusuf gözlerini bu yaraya dikti ve belki yarım saat, hiç kımıldamadan baktı. Orada kanlı çukurda, şimdiye kadar geçen bütün hayatını görüyor gibiydi.” (…)

“İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. Matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti.”

 

Yazarı Tanıyalım

Sabahattin Ali  (25 Şubat 1907, Eğridere – 2 Nisan 1948, Kırklareli), Türk yazar ve şair. Edebi kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıttı ve kendisinden sonraki Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle destekledi. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye’deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem de 21. yüzyılda etkisini sürdürdü. ( Kaynak https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabahattin_Ali )

 

…Yazarın Tüm Yazıları…